Ürgüp Pazar Duası Bağlamında Birlikte Yaşama Kültürü

Doç. Dr. Mustafa Işık*
Doç. Dr. Mustafa Işık imzalı “Ürgüp Pazar Duası Bağlamında Birlikte Yaşama Kültürü” konulu makale “Umde Dini Tetkikler Dergisi” Aralık 2009 sayısında yayınlandı. Makalenin özetini sunuyoruz.

Türklerin Anadolu’ya gelişleri için 1100 yılı esas alındığında 1900 yılına kadar Anadolu yarımadasında olabildiğince barış ortamı hâkim olmuştur. 800 yıl boyunca insanlar kendi dinlerinde, dillerinde, adet, gelenek ve göreneklerinde özgür olmuşlardır. Anadolu’da fetihler Selçuklular döneminde olmuş, beylikleri birleştiren Osmanlı hazır altyapı üzerine devlet kurmuştur. Selçuklular zamanında sistemleşen “Ahilik Teşkilatı” esnafı organize etmiş; alışverişte doğruluk ve işte kaliteyi esas almıştır. Osmanlı, büyük ölçüde Selçuklu sistemini sürdürmüştür. Osmanlının ekonomik ve siyasi üstünlüğü Batıya kaptırması sonucunda Batılılar Osmanlı teb’ası içindeki dini, dili, kültürü farklı unsurları kullanarak iç savaşlar çıkarmışlardır. Oysa bu unsurlar 800 yıldır aynı ülkede, aynı şehirde, birlikte yaşamaktalardı. “Birlikte Yaşama Kültürü” farklı dinlere, farklı diller, farklı kültüre rağmen yaşanmış bir olguydu. İmparatorluk bünyesindeki unsurlar asimile olmadan; 800 yıl boyunca din, dil, gelenek-görenek gibi önemli kültürel varlıklarını korumuşlardır. Ticaret ve sanatta etkin rolleri olmuştur. Ancak imparatorluk ruhuna aykırı milliyetçilik ve ulusalcılık eylemleri sonuncunda insan ve mimari 19. yüzyıl ve sonrasında çok büyük zararlar görmüştür. “Hâkimiyet” el değiştirme sürecine girince, çatışma kaçınılmaz olmuştu. Çatışmanın olduğu yerde tarafların zarar görmesi de kaçınılmazdır.

Osmanlı idari yapılanmasında Ürgüp kazası, Niğde sancağına bağlıydı. O yıllarda bölgenin idari ve ekonomik merkezi Ürgüp’tü. Kaza merkezinin Ürgüp’ten Muşkara’ya (Nevşehir) nakledilmesi, Ürgüp kadısının sürekli olarak Muşkara’da ikametinin emredilmesi, burada pazartesi günleri Pazar kurulması hakkında 1721 tarihli Padişah fermanda “Ürgüp’te eskiden beri pazar kurulan cuma gününde oraya gitmesi” emredilmektedir. 81 adet fermanın ilki, kaza merkezinin Ürgüp’ten Muşkara’ya nakledilmesi hakkındadır.

Osmanlı’nın son döneminde Ürgüp’te de tarıma dayalı bir ticarî hayat söz konusudur. Sanat ve ticaret Rumların elindedir. Üretilen ürünler genellikle hayvancılıkta kullanılan çavdar, arpa, buğday, fiğ, yulaf ve burçak yanında fasulye, nohut, mercimek gibi bakliyat ürünleridir. Ayrıca Rumların şarapçılık amacıyla kurdukları üzüm bağları da geçim kaynakları arasındadır.

Haftalık pazarlar, genelde ülkenin özelde o beldenin ekonomisinin kalbinin attığı ortamlardır. Halk orada olduğundan; üretim-tüketim ve sosyal hayat hareketi oradadır. Haftalık, aylık, mevsimlik ve yıllık ihtiyaçların giderilmesinde haftalık pazar, dinamik, ekonomik ve canlıdır. Cumhuriyet Döneminde, hemen hemen bütün pazarlarda Zabıta Müdürlüğü’nün ilan bürosundan yapılan dua sırasında pazarcı esnafı ve vatandaş ayakta, elleri açık, sesiz bir vaziyette duayı dinlemekte; “Âmin” demektedir. Ardından daha önce başlamış olan alış-veriş, hızla devam etmektedir.

2003 yılında Kapalı Pazar yerinin açılmasıyla Ürgüp’te Cumartesi günü, 2012 yılında Nevşehir Merkezinde açılan kapalı Pazar yerinde aynı dua, (Pazar/Pazartesi günleri) Zabıta Müdürlüğü Bürosu’ndan kasetten okunmaya başlanmış olup halen okunmaktadır. Böylece Ürgüp’te yapılan Pazar Duası Nevşehir pazarı için de bir örnek teşkil etmiş olmaktadır. Aldatmamak-aldanmamak arzularının yenilendiği; helal kazancın vurgulandığı ortamda herkes ihtiyacı olan alış-verişi, yeni bir moralle yapmaktadır.

Türklerin Anadolu’ya gelişleri için 1100 yılı esas alındığında 1900 yılına kadar Anadolu yarımadasında olabildiğince barış ortamı hâkim olmuştur. 800 yıl boyunca insanlar dinlerinde, dillerinde, adet, gelenek ve göreneklerinde özgür olmuşlardır. Selçuklular zamanında sistemleşen Ahilik teşkilatı esnafı organize etmiş; alış-verişte doğruluk ve işte kaliteyi esas almıştır. Anadolu’da fetihler Selçuklular döneminde olmuş, beylikleri birleştiren Osmanlı hazır alt-yapı üzerine devlet kurmuştur.

Türkler Anadolu’ya gelmeden önceki Rumlar ve “Sadık teb’a” adını alan Ermeniler, iç savaşın özneleri oldular. Anadolu yarımadası esas alındığında, kurulan T. C. Devleti’nin bakış açısı da diğer devletlerden çok farklı olmamıştır. Artık “milli” kelimesi, her şeyin o devlete has olduğu anlamına gelmiştir. En kuşatıcı unsur olarak, din bile... Çok uluslu yapıya sahip imparatorlukların yıkılıp ırka bağlı ulusların devlet kurması sonucunda, bakış açısı “ırkçı” olduğundan; birlikte yaşama sanatının temel unsurları kaybedilmiştir. Şimdi, 800 yıl içinde yaşanan ve 100 yıl önce kaybedilen atmosferi aramak için yoldayız: “Birlikte Yaşama Kültürü”.

Ürgüp’ün Osmanlı hâkimiyetine girmesinden sonra bu bölgede önemli gördüğümüz hadise, Nevşehir kazasının ortaya çıkmasıdır. H.1299/1881-82 tarihli Konya Vilayet Salnamesinde Nevşehir ve çevre kazalardaki nüfusu oluşturan farklı dini gruplar hakkında da bilgi verilmiştir. Osmanlı teb’a esasına dayalı bir devlet olduğundan; çok dinli ve çok ırklı bir toplumdur. Bu yüzden Rum ve Ermeni ırk olmakla birlikte mezhepleri farklı olabilir. Nüfusun din ve mezheplere göre dağılım, konumuz olan birlikte yaşam kültürü açısından önemlidir.

Ürgüb’e bağlı köy ve kasabalar arasında Ermeni nüfus bulunmamaktadır. Sanat ve ticaret Rumların elindedir. Eskiden adı Sinasos olan Mustafa Paşa kasabasındaki Rumca bilmeyen Rumlar, Birlikte yaşama kültürüne uymuş olmalarına rağmen, “Lozan Anlaşması gereğince 1923’de yapılan Mübadeleyle Anadolu’da yaşayan Ortadoks Rumlar Yunanistan’a, Yunanistan’da yaşayan Müslüman Türkler Anadolu’nun çeşitli yerlerine istekleri dışında yerleştirilmişlerdir.”

1889 tarihli Konya Vilâyet Salnâmesi’ne göre, kasabada 2.470 hânede 9.643 kişi yaşamaktaydı. Bu nüfusun 5.523’ü Müslüman, 4.120’si Rum’du. Sadece Türkçe konuşan Rum nüfusu, Cumhuriyet döneminde mübadele ile 1923’ten itibaren Yunanistan’a gönderildi. Kasabanın nüfusu Cumhuriyet’in başlarında 4.501 (1927 sayımı), 1960’ta 5.017 iken 1980’de 7.000’e yaklaştı (6.546); ilk defa 1990’da 10.000’i aştı (11.040) ve 2010 sayımında 20.000’e yaklaştı (18.631). Cumhuriyet’in ilk yıllarında Niğde vilâyetine bağlı olan Ürgüp daha sonra (1935) Kayseri vilâyetine bağlandı. 1954’te Nevşehir ilinin ihdas edilmesiyle bu vilâyete bağlandı.

“1970 sayımına göre, ilçe merkezi 6348, kasaba ve köyleri ile birlikte toplam nüfusu 30. 089’dur. Toplamda 25 köyü vardır."

Osmanlı’nın son döneminde Ürgüp’te de yine tarıma dayalı bir ticari hayat söz konusudur. Üretilen ürünler genellikle hayvancılıkta kullanılan çavdar, arpa, buğday, fiğ, yulaf ve burçak yanında fasulye, nohut, mercimek gibi bakliyat ürünleridir. Ayrıca Rumların şarapçılık amacıyla kurdukları üzüm bağları da geçim kaynakları arasındadır.

Şimdilerde Ürgüb’ün pazarı, cumartesi günleri kurulmaktadır. Osmanlıdan beri Cuma olan pazarın ne zaman Cumartesi olduğu konusunda yazılı/sözlü bilgiye rastlamadık. 1968, 1973 Nevşehir Yıllıklarında haftalık Ürgüp Pazarı ve pazaryeri hakkında bir bilgi bulunmamaktadır. Oysa pazarlar, köy- şehir, üretici tüketici arasında, ekonominin can damarlarıdır. 2003 yılında Kapalı pazarın yapılmasından sonra açılışında “Pazar Duası” okunmaya başlanmıştır. Bu bağlamda 26 yıllık bir geçmişi bulunmaktadır. Daha sonra 2012 yılında açılan ve pazar/ pazartesi günleri kurulan Nevşehir kapalı pazarında da aynı dua, Pazar açılışında kasetten okunmaya başlanmış olup halen okun-maktadır. Ürgüp’te yapılan Pazar duası Nevşehir pazarı için de bir örnek teşkil etmiş olmaktadır.

Pazar Duası
Dua, kişinin Rabbiyle baş başa olduğu andır. Her yerde, her zaman yapı-labilir. Genelde tek başına yapılır. Toplumla ilgili olan konularda, bir bilenin eşliğinde, topluca yapılabilir. Halkı Müslüman olan ülkemizde, haftada bir kurulan pazarlarda, dua yapılmaktadır. Bunun bir “ahilik teşkilatı” geleneği olarak sürdüğü düşünülmektedir. 2003 yılında Kapalı Pazar yerinin açılmasıyla Ürgüp’te cumartesi günü, 2012 yılında Nevşehir Merkezinde açılan kapalı pazaryerinde aynı dua, (Pazar/Pazartesi günleri) Zabıta Müdürlüğü Bürosundan kasetten okunmaya başlanmış olup halen okunmaktadır. Böylece Ürgüp’te yapılan Pazar duası Nevşehir pazarı için de bir örnek teşkil etmiş olmaktadır.

Pazar duası, “Bereket Duası” olarak da bilinir. Başlı başına hadis kitaplarında yer almaz ancak her cümlesi Kur’an ve hadislerden alınarak oluşturulmuş bir duadır.

Allah’ın rahmetinden kovulmuş şeytanın şerrinden yine Allah’a sığınırım.

Kur’an’da, Şeytanın şerrinden Allah’a sığınma emredilmiştir.

Hz. Muhammed (s.a.s.) de bazı dualarında şeytanın şerrinden Allah’a sığınmıştır.

Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.

İlk inen “Alak” suresinin ilk ayetlerinin demek istediği cümledir. Kur’an’da bulunan her surenin başında yer alır.

“Eûzü-Besmele” her hayırlı işin ve her duanın başıdır.

Ey Allah’ım, “Cebrâîlin, Mîkâil’in, İsrafil’in ve Azrail’in Rabbi.) diye başlamaktadır. Bunlar, büyük meleklerin adlarıdır. Hz. Aişe’den (ö.58/680) rivayetle, Hz. Muhammed’in gece namazına kalktığında, namaza başlarken (Sübhaneke... gibi) okuduğu duadır. “Cebrâîl’in, Mîkâil’in ve İsrâfil’in Rabbi.” diye başlamaktadır. Ancak sonradan “Bereket duası” adıyla oluşan bu duanın aslında “Azrail” adı yoktur. Azrail melek olmasına rağmen, can aldığı için farklı algılanmaktadır.

Sonra (İbrahim’in, İshak’ın, İsmail ve Yakubun Rabbi.) İbrahim (a.s.), oğulları İshak, İsmail ve torunu Yakub anılmaktadır. Bu sıralama Kuran’da ikili, üçlü ve dörtlü şekillerde bulunmaktadır.

“Ey Bereketi, Tevrat’ı, İncil’i, Ze-bur’u ve Furkan’ı indiren Allah’ım. “Bereket” kelimesi çoğul olarak gelmektedir. Halk arasında “bereket duası” diye bilinmesi bu kelimeden olabilir. Adı geçen kitaplar, Musa’ya, Davud’a, İsa’ya ve Hz. Muhammed’ (s.a.s.) gönderilmiş kitaplar olup Kur’an’ın değişik yerlerinde haber verilmektedir.

“Güç ve kudret yalnızca büyük ve yüce olan Allah’a aittir.” Hz. Muhammed’in sık sık söylediği bu cümle için “Kur’an’da olmadığı halde Kur’an’dan esinlenerek söylenen bir cümle” olarak nitelenmiştir.

“Apaçık Hak ve tek Melik olan Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur” sözünde sâdık/ doğru ve Emin olan Muhammed Allah’ın Elçisidir.

Kelime-i Tevhid’in ilk bölümü, (Muhammed Allah’ın Elçisidir) sözü ise 2. bölümüdür. İslam’a giren kimsenin söyleyeceği ilk cümledir. Yüce Allah ve Elçisi’nin bazı sıfatları bu cümleye eklemlenmiştir.

“Ey Rabbim, Ey diri ve Kaim olan, Ey celal ve ikram sahibi!” derken yine Yüce Allah’ın bazı sıfatları anılmaktadır.

“Ey büyük arşın sahibi, senden beni helal ve hoş bir rızk ile rızıklandırmanı istiyorum, senin rahmetinle ey merhametlilerin en merhametlisi!”


“Helal ve hoş bir rızk” istemek aslında duanın ana fikrini oluşturmaktadır. Duada tek Türkçe olan cümle: “Cenab-ı Allah hepimize helal kazançlar ve bol müşteriler ihsan eylesin.” denilmekte; bol müşteri, bol kazanç anlamına gelmektedir. Pazarcıların nefsini okşayacak en etkili cümle olmaktadır.

“Salât ve selam sana ey Allah’ın Elçisi.
Salât ve selam sana ey Allah’ın sevgili kulu.
Salât ve selam sana, gönderilmiş nebilerin efendisi ve sonuncusu.”


Bu cümleler yine Kuran-ı Kerim’den alıntıdır. El-Fatiha...denildiğinde, Fatiha suresinin okunması istenir. Çünkü Kuran-ı Kerim’de müminlerin (ilk sözlerinde olduğu gibi) son sözlerinin de el-Hamd olduğu belirtilmiştir.  Çoğu zaman bu “Salli/ Barik” duaları önden okunmak suretiyle, ardından Fatiha okunur.

Görüldüğü gibi Bereket duası diye de bilinen Ürgüp Pazar duası, Hadis kitaplarında müstakil olarak geçen bir dua olmasa da ayet ve hadislerden oluşturulmuş bir duadır. Birkaç sefer izlediğimiz dua sırasında pazarcı esnafı ve vatandaş ayakta, elleri açık, sesiz bir vaziyette duayı dinlemekte; “Âmin” demektedir. Daha önce başlamış olan alış-veriş, hızla devam etmektedir.

Farklı ırklar, farklı dinler, farklı diller ve kültürlerden oluşan özne insanın sosyal bir varlık olması nedeniyle birlikte yaşama mecburiyeti vardır. Küçük ya da büyük, “devlet” olarak organize olan milletlerin bir arada yaşaması için, aynı unsurlara sahip olması gerekir. Bu her zaman mümkün olmadığından tarihte “imparatorluk” denilen çok uluslu birliktelikler yaşanmıştır. Bu ise ‘birlikte yaşama kültürüyle gerçekleşebilir. Bu kültürde din, dil, ırk gibi temel unsurlar başat rol oynamaktadır. Farklı dinlerin kaçınılmaz olduğu dünyada, dinin birlikte yaşama kültürüne etki etmesi gerekir. “Hoşgörü” anahtar kelimesi bu konuda önem arz etmektedir. Dinin, az ya da çok, hayatın bütün yönlerine dokunduğu düşünülürse; ötekine de sosyal birliktelik bağlamında, hoşgörüyle bakması gerekir. Biz, örnek olarak sunduğumuz “Ürgüp Pazar Duası”nda bu özelliği görmekteyiz.

Aldatmamak-aldanmamak arzularının yenilendiği; helal kazancın vurgulandığı ortamda, herkes ihtiyacı olan alış-verişi yapmaktadır. Bu duanın diğer dualardan farkı öncelikle içeriğidir. Bu coğrafyada yaşayan üç büyük dinin kutsalları anılarak, mensupları hoşgörüyle kucaklanmaktadır. Arapça olduğu için vatandaş anlamasa da büyük peygamberlerin (İbrahim, İshak, İsmail, Yakub), büyük meleklerin (Cebrâîl, Mîkâil, İsrâfil, Azrâil), büyük kitapların (Tevrat, Zebur, İncil, Furkan /Kur’an) geçmesi zihinlerinde bir inanç haritası oluşturmaktadır. Ticarî bir sosyal tesis olan pazarda, her din ve mezhep için ayrı bir dua yapılması yaşanmış bir olgu değildir. Ancak hâkim unsurun yaptığı dua diğer dinlerin kutsallarıyla örtüşmekte; onları da kucaklamaktadır. Daha da önemlisi bu içerikli duanın, bugün yapılıyor olmasıdır. Bu manada Ürgüp Pazar Duası bağlamında ‘Birlikte Yaşama Kültürü’nü Pazar duasıyla sürdürmektedir.





* Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Hadis Anabilim Dalı.

Makalenin tamamı için: https://zenodo.org/record/3595047#.YOLK4-gzZEY